Skip to content

Science Citation Index ve Bilimsel Dergi İndeksleri: Bir Kötüye Kullanım Öyküsü

Reklam

Bilgi uçucudur. Bugün öğrendiklerimizi yarın unuturuz, bugün emin olduklarımızdan yarın şüpheye düşeriz. Bir şeyler okuyup öğrenmeye çalışırken; tıpla ilgili edindiğimiz tüm bilgi kırıntılarının, yüzyıllar içinde insanlara oldukça komik ve primitif geleceğinin, hatta karikatürize edileceğinin de farkındayızdır. Buna rağmen okumayı, öğrendiklerimizi kafamızın içinde sınıflamayı severiz. Çünkü bilgi etkileşime, paylaşıma ve eleştiriye ihtiyaç duyar; bu şekilde katlanır ve büyür. 

Tıbbi yayıncılığın emekleme aşamasında olduğu 20. yüzyılın ilk yarısında, savaşlarla boğuşan bir dünyada çeşitli kuruluşlara ait dergiler yayın hayatlarını sürdürmekteydiler. Sizi bilmiyorum ama ben, tuhaf ve daktilo fontuna benzeyen fontlarla yazılmış, belki yazıldıktan 50-60 yıl sonra bir elektronik tarayıcıdan geçirilerek okura ulaştırılan dergi nüshalarını incelemeyi seviyorum. Bunlara göz atma şansınız olduysa, yazılan araştırmaların hepsinin çok temel istatistiksel yöntemlerle ve net sonuçlarla ifade edildiklerini; olgu sunumlarının bile, hekimlerin gördükleri ve kendilerine ilginç gelen bir olguyu meslektaşlarına aktarma heyecanı taşıdıklarını izleyebilirsiniz. Fakat bu yazıdaki amacım good old days nostaljisi yapmak değil şüphesiz..

Bahsettiğim yıllar tahmin edeceğiniz gibi bilimin yayılımının oldukça kısıtlı olduğu yıllar ve dünyadaki pek çok şeye doğru dürüst bütçe ayrılamayan savaş yılları.. 1950’den sonraki, 2. Dünya Savaşı’nın bittiği yıllarda hükümetlerin nihayet bilimsel araştırma bütçeleri yerine oturmaya başlamaktaydı. Bununla birlikte ülkelerdeki çeşitli bilimsel kurumlar tarafından çıkarılan dergiler ve aynı kurumların çoklu disiplinleri bir arada harmanlayan indeksleri, yoğun bir bilgi karmaşasına ve terminoloji problemlerine neden olmaktaydı. Bu yıllardaki bilimsel yazıların naifliği ve içtenliğini bir yana bırakırsak, “ben yazdım oldu” karmaşasının boyutlarını aşağıdaki alıntıyla anlayabilmemiz mümkün:  

“Tartışmalı bir verinin bir yazar tarafından alıntılanması, kasıtlı olsun veya olmasın, ciddi bir konudur. Doğrulanmamış iddiaların savunulması zordur, tıpkı saf bir öğrencinin emin olmadığı bir yazıdaki iddialara gelen eleştirileri bilmeyip savunması gibi.. Bilimsel dergilerde esas yazılara gelen atıflar gün geçtikçe artarken, dergilerin içinde gömülü olan kritik notlar göz ardı edilmekte ve zaman içinde unutulmaktadır.“ 

Thomasson P, Stanley JC. Uncritical Citation of Criticized Data. Science. 1955;121(3147):610-1.

Bu yıllar aynı zamanda yayınlanan bilginin kolaylıkla altın standart olarak kabul edilebildiği, fakat hem bilgiye erişimin ve yayılımın, hem de bilgiyi eleştirebilmenin oldukça zor olduğu yıllardı.. Bu kör yumağın çözülmesiyle ilgili ilk çabalar; Eugene Garfield’ın “kümesten bozma” olarak tabir edilen bir ortamda ilk çalışmalarına başlamasına dayanıyor.

Reklam

Bilginin Sınıflanması ve İndekslenmesi

Eugene Garfield bir bilimadamı ve araştırmacıdır.. 1960ların başlarında bir patent indeksini hayata geçirir. 1962’de ise üç farklı veritabanı kurarak disiplinleri birbirinden ayırır ve indeks atıf taraması yapılmaya başlanır. Bu şekilde kurmuş olduğu atıf indeksinin (Science Citation Index) kısa videosunu aşağıda izleyebilirsiniz.. İlk başta ABD hükümeti tarafından desteklenen bu girişime, 1963 yılında mali yardımın kesmesiyle birlikte, Science Citation Index (SCI) çok disiplinli bir atıf indeksi halinde, özel bir şirket olarak hizmet vermeye başlar. Bugün çeşitli makalelerde ismi geçen; önemli bir dilbilimci ve bibliyometrinin kurucusu sayılan Eugene Garfield’ın o yıllarda Google benzeri bir tarama motorunu hayal ettiği ve bunu gerçekleştirmeye çalıştığı da anlatılan efsaneler arasındadır.. 

Science Citation Index’in hikayesinden bir kesit

İlk atıf indeksinin kurulduğu yıllarda amaç makaleleri; kapsam, yazar, yazar kurumları ve aldıkları atıf yönlerinden kabaca sınıflamaktır.. Fikri takibin oldukça zorlu olduğu bu yıllarda, yazılan bir bilimsel yayının kaynaklarını tarayıp esas kaynağa ulaşabilmek oldukça zordur; bir kronoloji çıkarabilmek ise neredeyse imkansızdır. Aşağıda bir örneğini verdiğimiz, 1954 yılında DNA’nın keşfi üzerine çıkarttıkları bibliyografik tarihçe de zorlu olanın başarılması gibi durmaktadır. Günümüzde makale atıfları üzerinden footnote chasing’le kolaylıkla kaynak tarayanların bu nedenle Garfield’a teşekkür etmeleri gerekiyor. Philadelphia’da 1960 yılında kurmuş olduğu Institute for Scientific Information’ı (günümüzde halen; ISI) sonraki yıllarda büyüten ve birçok kütüphaneye, üniversitelere, hükümetlere ve medikal firmalara tanıtan Garfield, firmasını 1992 yılında, adı sonradan Thomson Reuters olarak değişecek olan Thomson Corporation’a satar. Ekim 2016’da ise şirketin orijinal halindeki “ISI” departmanı, Clarivate Analytics isminde özerk bir yönetime devredilir. Son halinde hangi dergi acaba SCI’da diye baktığımız web sitesi de bu şekilde Clarivate Analytics’e, dolaylı olarak da Thomson Reuters’e bağlı olarak çalışmaktadır.

Reklam
Watson&Crick, DNA yayın süreci tarihçesi

Günümüzde içinde SCI alanında 150’den fazla disiplinde 5600 dergi barındıran büyük bir atıf indeksi portalının kısa tarihçesi bu şekilde.. 2017 yılında, 91 yaş kutlamasından kısa süre sonra ölen Eugene Garfield, günümüzde oldukça kolay gibi görünen, fakat henüz bilgisayar devri başlamadığı için oldukça problemli olan bir alana el atarak önemli bir işi başardı. Kendisine övgüyü biraz daha abartanlar; günümüzde Google benzeri arama motorlarının yaptıklarının ve Facebook, Twitter benzeri sosyal medya hesaplarında yapılan akıllı aramaların da Eugene Garfield’ın öngörüleri arasında yer aldığını belirtiyorlar.  

blank
Eugene Garfield 91. yaşgününde

Sonraki yıllarda bu çekirdek koleksiyonun büyümesiyle Science Citation Index’e ilk genişletme gelir ve Science Citation Index – Expanded (SCI-E) kurulur. SCI-E ise yine 150’den fazla disiplinde 8500 dergiyi taramaya başlar. Bu sürekli genişleyen halkaya en son 2005 yılında Emerging Sources Citation Index (ESCI) katılır. 2014 yılı itibariyle ESCI bünyesinde indekslenen 5600’den fazla dergi olduğu, bu dergilerin %81’inin Kuzey Amerika dışında basıldığı ve %35’inin açık erişimli dergiler olduğu belirtilmektedir.

Bradford Yasası ve İndekslerin Gücü

20. yüzyılın ikinci yarısında sıradan bir araştırmacı için makalelerin kimin tarafından nerede yazıldığının bilinmesi, aldığı atıfların sayısı gibi temel bilgileri edinilmesi oldukça problemliydi. Günümüzde böyle olmadığının farkındayız. Ülkemizde uzun zamandan beri akademik yükselme kriterleri için altın standart olarak kabul edilen SCI/SCI-E dizinindeki dergileri, kendi alan dergilerimizi, ulusal ve uluslararası dergileri, ismini bile tam öğrenemediğimiz indekslerdeki dergileri bilgisayar sayesinde hızlıca listeleyebiliyoruz. “Artık yeterince paraya sahibiz, peki zengin miyiz?” Ne yazık ki değil.

Reklam

Günümüzde biraz veritabanı oluşturmaya hakimseniz, siz de kendi indeksinizi yapabilirsiniz. Bu indeksleri kim ne kadar önemser, bunu bilemeyiz ama teorik olarak mümkündür. Yukarıda özetlemeye çalıştığım SCI indeksinin öyküsü, diğerlerine göre daha prestijli olmakla birlikte onlarca indeks öyküsünden yalnızca biri. Aslında tamamen atıfları indekslemek ve okurlara-araştırmacılara kaliteli bilgiyi hızla sunabilmek için başlatılan bir insiyatif, günümüzde hepinizin bildiği gibi dergilerin kalite ve prestijlerini belirleyen bir kulübe dönüşmüş durumda.. Çoğu dergi “core” koleksiyona girebilmek için çabalamakta, SCI olamayanlar için geliştirilmiş olan SCI-E’nin girişindeki kuyruk uzamaya başlayınca da bu sefer ESCI ön plana çıkartılmakta.. Peki standart bir acil tıp araştırmacısının kaliteli yayınlara ulaşabilmesi için Clarivate’in Master Journal List’ine girip, anahtar sözcüğe sadece “emergency” yazması yeterli mi? Yine: Ne yazık ki değil. 

“Herhangi bir bilimsel disipline ilişkin temel literatür 1000’den az dergiden oluşturur. Bu 1000 dergiden de, gerçekten ilgili disiplindeki soruya cevap bulabilenlerin sayısı oldukça azdır. Fakat burada oluşturulan bilgi dağarcığı da, başka disiplinleri güçlendirir. Bu nedenle bir disiplinle ilgili önemli makalelerin çok azı o disipline ait önemli dergilerde yayınlanır.”

S.C. Bradford (Bradford’un Saçılım Yasası)

21. yüzyılda ne yazık ki, Newton’ın başına geldiği gibi araştırmacıların başına elma ağacının altında otururken elma düşmüyor. Kısacası bir anda elmanın düşüşüne bakıp yerçekimini keşfetmeniz zor.. Standart bir araştırmacının, bilimsel dağarcığa etki edebilmesi ise ancak uzun bir duvar için bir adet tuğla yerleştirebilmekten ibaret.. Bradford, henüz bibliyometrinin bu denli ilerlemediği zamanlarda ortaya koyduğu yasada şunu belirtiyor: Alanınızdaki önemli ve kor bir dergi kümesinde (örneğin 10 dergi) konunuzla ilgili bulabileceğiniz makale sayısı n ise, alanınızın biraz dışına çıkıp örneğin 100 dergiyi daha tararsanız yine n sayıda makale bulursunuz, biraz daha zorlayıp daha da dışarıdaki 500 dergiyi taradığınızda tekrar n sayıda makale bulabilirsiniz. Bu dağılım üsseldir ve katlanarak artar. Oysa araştırmacı olan kişilerin bir sınırı vardır, her seferinde daha fazla katlanan sayıda dergiyi tarayamazlar ve belli bir yerde dururlar (bilgisayar çağında yaşıyor olsak da).

Reklam

Dolayısıyla sizin ilginizi çeken makale bazen yanıbaşınızda, o temel dergilerin içinde de yer alabilir; tamamen indeks dışı kalmış, belli bir bölgeyi ilgilendiren bir dergide de. Bu nedenle indeksler sizi her zaman en doğru yere götürmezler. Örneğin deli bal zehirlenmesiyle (grayanotoksin) ilgili yayınların hepsini o prestijli ve çok indeksli, kor koleksiyon dergilerinde bulamazsınız. Deli bal zehirlenmesiyle ilgili birçok ilginç olgu sunumuna ve çalışmaya, bazen abonelik ücreti bile gerektirmeyen, Karadeniz bölgesinde tamamen lokal yayın yapan enstitü/fakülte dergilerinde rastlarsınız.

Doğal olarak, SCI koleksiyonunu hayata geçiren Eugene Garfield bunların farkındaydı ve çabası takdir gerektiriyordu. Belki de esas sorun SCI’yi bir indeks gibi değil de, sadece prestijli yayınların toplandığı bir havuz gibi gören bizlerde..

Sonsöz

Artık müsaade ederseniz, artık burada biraz subjektif yorum ve özeleştiri yapalım: Teknolojinin hızla gelişmesi ve bilgiye kolay ulaşmak çoğu araştırmacıyı belki biraz da tembelleştirdi. Makalelerimizi ABD’de yayın yapan dergilere, artık hard-copy halinde çıktıları zarfa koyarak göndermiyoruz, bilgisayarda bir tuşa basmak kadar kolay her şey.. Herhangi bir konuyu taramak istediğimizde, bunu arama motorları yoluyla hızla buluyoruz, hatta bazen konuyla ilgili aradığımız örnek olumluysa olumlu literatürü, olumsuzsa olumsuz literatürü buluyoruz. Bulduklarımızın değerleriyle ilgili kafamızda netleşmiş bir ölçüt yok; bu nedenle 60 yıl önce atıf indeksi için geliştirilmiş ve şu an özel bir şirketin kontrolündeki indeksi akademik olarak altın standart kabul ediyoruz. SCI yayınlar “iyi”, SCI olmayanlar “kötü”; peki biraz da artık zahmet edip o bilimsel yazıların içeriğine bakacağımız günler gelecek mi?

Kaynaklar ve İlave Okuma:

2 Yorumlar


blank
Yükleniyor..